Bugünlerde Bakırçay Ovası’nda tarımsal üretim yapan çiftçilerimiz, gece gündüz demeden tarlalarda emek harcıyor.
Neredeyse tüm tarlalar yemyeşil. Pamuklar, darılar, domatesler yemyeşil yapraklarıyla meyvelerini güneşten koruyup büyütürken, ayçiçekleri tüm sevimliliğiyle yüzünü güneşe dönüp durmakta.
Çok yakında ürünler hasat edilecek, üreticilerimiz “şanslı” ise üç beş kuruş para kazanacaklar. Ürettiğinden para kazanmak için neden şansa veya birilerinin insafına bırakılmış olabilir ki bizim üreticimiz?
Bunu anlamak için biraz geriye doğru gitmemiz gerek.
1850’li yıllara..
O günlere kadar el emeğiyle, hayvanlardan da yararlanarak, dere ve su yataklarına yakın alanlarda aile üretimi yapmakta olan çiftçilerimiz, bir yandan ürettiğiyle karnını doyurmaya çabalarken, bir yandan da ürettiğinin belli bir kısmını devlete vergi olarak vermekte, kalan ürünleriyle de kıt kanaat geçinmekteydi.
1850’li yılların başında çok uluslu sermaye sahipleri, gözünü Anadolu’nun bereketli ve birçok yeri el değmemiş topraklarına diker. Amerika’dan pamuk getirtirler. Köylere dağıtırlar çekirdekleri. Ama Anadolu çiftçisi şüphelenir bu “bedava” çekirdekten.
Çünkü bilir köylü; Hükümetin kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri alacağını.. Bu yüzden hükümetten gelecek “bedava” yardıma temkinli yaklaşır, elini vermekten çekinir.
Osmanlı’dan bugüne hükümetler değişir ama bu anlayış ve sistem değişmez çünkü.
Ama uluslararası sermaye sahiplerine pamuk lazımdır..
Çiftçiler pamuk ekmeye sıcak bakmayınca boşta kalan, ekilmeyen tüm araziler yabancıların himayesine geçer, bizim çiftçimiz kendi vatanının toprağında ortakçı olmaya zorlanmıştır. Bakırçay, Aydın ve Çukurova’nın bereketli tarlalarında pamuk ektirir yabancı sermayedarlar. Neredeyse tüm araziler yabancıların himayesindedir, ancak çalışan yine bizim çiftçimizdir. Ürün çıkmazsa ortakçı köylüler borçlandırılır yabancı sermayeye.. Ama yabancı sermaye her zaman kazanır..
Aslında bugün de bundan farklı bir durum yok. Tohumu, çekirdeği, gübreyi, ilacı yine aynı yabancı sermaye veriyor bizim çiftçimize. Ürünleri bedavanın biraz üstüne alıp dünyaya pazarlayanlar da yine onlar. Hayvanlar da yabancı ülkelerden geliyor.
Bizim çiftçimizin kaderi yüzyıllardır aynıdır. Yabancı sermayenin bankasından aldığı krediyle edindiği tarla ve traktörle işler toprakları. Eğer yeterli ürün çıkaramazsa ya da zarar ederse, yabancı sermayenin bankalarına borçlanıyor da borçlanıyor..
Gerçek vatanseverlik, Anadolu çiftçisini uluslararası sermayenin elinden kurtarmak, yerli ve milli üretim modeline geçmek olmalıyken, Milli Takımın galibiyeti sonrası bir parmak işareti yapıvermek ve bunu ülkenin en önemli meselesi haline getirmek vatansever olmaya yeter mi?
Sloganlardan, parmak işaretlerinden çok daha fazlasını yapmamız gerek vatansever olmak için…